Yazmak istiyor parmaklarım içimden gelen sese uyarak. İnsan ihtiyarlayınca mı yazmak ister acaba? Yapamadıklarına, yapamayacaklarına özlem mi kalemle giderilmeye çalışılan? Yoksa gür heyecanların, sert rüzgârların azaldığının işareti mi?
Fırtına sonrası dağılmış dünyamızda yaşanan sessizlik midir ruhumuzun dinginliği? Ya da kızgın ateşte pişmiş toprağın çömlek oluşundaki maharetli ellerin kırışıklığına gizlenmiş, kemale ermiş ustalığın belirtisi midir?
Nedir yazmak?
Kendini anlatmak mı? Kendine anlatmak mı?
Neden başkalarına anlatmak istiyorum içimdekileri? Çok şeyler mi biliyorum kimsenin okumadığı, görmediği, işitmediği velhasıl yaşamadığı? Yoksa onlarında bildiklerini “ben” mi söylemiş olmak istiyorum. Veya “ben” ide dinlesinler diye mi yazıyorum.
Ya da yazmak, satırları kale duvarları gibi ruhumun önüne dizmek ve onların ardına biraz ürkekçe, belki de biraz korkakça sığınmak mıdır? Öyle olmayabilir tabiî ki. Konuştuğunda hataya düşmeye çok müsait dilimin, ölçülmüş, biçilmiş, düşünülmüş halde kelimelere döküldüğü bir emniyet sübabı mıdır?
Yazmak için okumak gereklidir. Okumadan ne mümkün yazmak! Anlatacak bir şeylerimizin olması lazımdır.
“İçimi satırlara dökmek” belki de yazmak isteyenlerin en çok kullandığı cümledir. Doğrumudur acaba her şeyi satırlara dökmek?
Sahin Durmaz