2010/07/07

Seyyah yorgun ve ümitsiz, deve bitkin ve teslim…

Deniz sahilindeki şehirlerden birinden, mesela Trablus’tan dahile, Fizan’a gidecek bir yolcunun seyahati otuz ila kırk gün arasında devam eder. Bir deve senede ekseriyetle bir veya nadiren iki sefer edebilir. Demek ki deveci devesinin arkasında yayan yürüyerek o müthiş çöllerin insanın dayanma sınırlarını zorlayan güçlüklere katlanmak, seyyahın eşyasını indirmek, su tulumlarını doldurmak, ateş yakmak için odun toplamak gibi hizmetleri mukabilinde ücret olarak çok cüz’i bir para kazanıyordu. Ve bu da senede bir kere ve ancak bir ay müddet için mümkün oluyordu.
Seyahat başladıktan beş altı gün sonra manzara yavaş yavaş değişmeye başlar. Bir kaç gün daha geçince tek tük ağaççıklar, kaba otlar görüldükten sonra insanı bayıltan dehşetli çöller başlar. Altmış-yetmiş dereceyi bulan sıcaklık seyyahı canından bezdirmeye başlar. Yorgun gözlerini umutsuzca acz içinde ufka çevirir. Gözü okşayacak, ruha sabır ve metanet verecek bir manzara, bir şey arar. Ama ne mümkün…
Her tarafta kasvet saçan, sarı bir renk; hayattan hiçbir eser yok… Seyyahın kalbini tahammülsüz bir tayik hırpalamaya başlar. Manasız bir ümitsizlik idrakini kaplar. Ateşler içinde yanan boğazını, matarasındaki ılık suyla söndürmeye çalışır. Hayvanların en gayretlisi olan, kanını son damlasına kadar insanlara hizmetten geri durmayan devenin adımları seyrekleşmeye başlar. Biçare hayvanın gözlerinde beliren bıkkınlık, bıkkınlıkla karışık teslimiyet insan kalbini rikkate getirecek haldedir.
Seyyah yorgun ve ümitsiz, deve bitkin ve teslim…
İşte o sırada bir ses, kulakları yırtan bir nağme işitilir. Çölün ürkütücü sessizliğini dağıtır. Bu ses değneği elinde, abası sırtında, devenin arkasında yürüyen devecinin sesidir. Bu nedir? İlahi mi? Gazel mi? Kaside mi? Hayır hayır! Bu bildiğimiz makamların hiçbirine dahil edilemez bir inleyiştir.
Bu şekilde deveci, bir lokma ekmek için maruz kaldığı sıkıntı ve zorlukları, her zaman, her yerde olduğuna iman ettiği Rabb-i Rahim’e arz eder. Bu inleyiş bir yalvarıştır…
Deveci bir an için mağlup, yorgun ve bitkin olarak vicdanının infiallerini anlatır. Bu bestenin, bu inleyişin güftesi pek şairane, pek masumanedir. Deve, sahibinin sözlerini anlar! Evet, bu mübarek hayvan sahibinin sözlerini tamamen anlar!
Mübarek hayvan cehennemi andırır bu sıcakta, bu azabgahta yalnız olmadığını, sahibininde aynı meşakkatlere maruz kaldığını pek güzel anlar. Mana maddeye, ruh cesede galebe eder.
Üç beş adım daha atmaya takati kalmayan hayvanda yeni bir faaliyet, şaşırtıcı bir gayret görülür. Ümit ye’se, hayat ölüme galebe eder. Adımlar sıklaşır; hayvancağız bu mihnet denizinden, bir selamet ve rahat limanına varabilmek için çalışmaktan başka çare kalmadığını takdir eder. Deveci okur:
Develeri dövmeyiniz,
Onlar kendileri giderler,

İşte zaten yaklaştık,

Yiyecek, içecek bulacağız.

Deveci ekseriyetle kendiliğinden doğan şiirin her kıtasından sonra “ hayya, ha” gibi teşvikat sarf eder. Saatlerce daha gidilir, deveci de teselliye muhtaç hale girer. Bu defa kendi maneviyatını takviye için okur. Bitirdiği gibi elini başına götürüp “ Şefaat Ya Resulallah” diye istmdat eder ve Peygamber Efendimize (S.A.V) selam göndererek yürür gider.
En sonunda, Afrikanın yakıcı, kavurucu güneşi altında, çöllerin insan gücünü aşan zorluklarına göğüs gererek bir kasabaya, bir köye can atabilen seyyah doğruca zaviyeye gider, kemal-i şevk ve uhuvvetle kabul olunur. Ardından hemen doyurulur. Hastalanmış ise tedavi olunur. Fakir ise diğer konak yerine kadar azığı ve zahiresi verilir. Bununla beraber, o sıkıntılara katlanan biçare yine memnun, yine razıdır.
(Filibeli Ahmed Hilmi'nin “Senusiler” eserinden alıntı)

Yıldızlı semalardaki haşmet ne güzel şey

Yıldızlı semalardaki haşmet ne güzel şey

Mehtaba dalıp yar ile sohbet ne güzel şey

Dünyamızın üstünde bütün ruhlar uyurken

Yıldızların altında ibadet ne güzel şey

Faik Âli Ozansoy

2010/07/06

Yöneticilikte 4 (Dört) Aşama


Yöneticilikte

4 (Dört)

Aşama




  1. AŞAMA KONUŞMAK

İlk zamanlarda ideallerini, hedeflerini, anlayışlarını, hayallerini gerçekleştirmek(hem de kısa bir zamanda) isteyen tecrübesiz yönetici heyecanlıdır ve çok konuşur. Çoğu kez de çok konuştuğunun farkına bile varmaz.

  1. AŞAMA SUSMAK

Zaman ilerledikçe hadiselerin bir gelişme seyri olduğu, istenenlerin belli hikmet ve sebepler sırasıyla gerçekleştiğini kabul etmek durumunda kalmaya başlar ve başına gelenlerden sonra etrafındakiler konuşurken o susmayı öğrenir.

  1. AŞAMA DİNLEMEK

“ Yoğurttan ağzı yanan sütü üfleyerek yer” sözünün gereği sözünü söylemeden önce karşısındakinin ne diyeceğini beklemeyi yani dinlemeyi öğrenir.

  1. AŞAMA OLMAK

Henüz bu aşama hakkında bir şey diyecek kadar fikrim yok.


Şahin Durmaz